Sonra görüşürüz dedim. Sonralarımın arasının uzak olduğunu
eklememeyi tercih ettim bilerek, isteyerek. Bir kez olsun başkasına bırakmak
istiyordum sonranın sonralığını. Çok fazla zaman geçti görüşmedik belki de
sonra görüşürüz'ü en son o dediği için ondan beklemiştim.
Ne bileyim ben siz gibi olamadım. Çocuktum zamanında baş
salladım her söylenene efendi biri olmak için kaç yılımı verdiğimi
hatırlamıyorum. Şimdi de çıkamıyorum o çerçeveden. Sait Faik'e efendi adam
demişti bir yazar Sait Faik'in bir kitabının arka kapağında okumuştum bunu düz
bir cümle gibi gözüküyordu başta oysa ne zordu efendi adam olmak.
Düşünüyorum da tek bir yanlış bütün yaşamın doğruluğunu
götürecek güçte. Kendimi pek de iyi tanımadığıma göre her an elimden
kaçırabileceğim bir şey için neden bu farazi uğraş?
Dedim ya ben siz gibi olamadım diye. Sizi uzaktan
görebiliyorum sadece, içinize giremiyorum. Ne düşündüğünüzü anlayamıyorum
elimde olanlarla sizden farklı olduğumu düşünüyorum. Aslında her birey kendinin
diğerlerinden farklı olduğunu düşünür bunu eylemleriyle yansıtır dışarı. Tamamen
sıradanlık diye bir şeyi kimseye layık bulmuyorum esasen: ne o vıcık vıcık arkadaş çevresindeki elemana ne beni lisede
küçümsemiş kıza ne ilkokulda serseri tipli çocuğa.
Sadece tek farkımı biliyorum: “Ben hiçbir şeyi hissetmiyorum.”
ne çiçeği, ne hayvanı, ne insanı…
Bundan benim dışa vuruk farklılığım aslında
daha çok içe vuruk. Saçma sapan konuşmaların arefesinde birkaç mantıklı laf
söylüyorum elbet içimdeki bütün bu aklıma yatan cümleleri açamıyorum herhangi
birisine. Yani 24 saat arayabileceğim birisi yok sizin vardır eminim. Bir sınır
geliyor önüme. bir iletişim boyutu kafamda kurt gibi kıvranıyor.
Sikeyim diyorum kafamda kıvrananları konuşmuyorum bir gün
kendimle bile. Bakıyorum sonra bozmuşum yeminimi. Bir dili tamamen unutmak
istiyorum ne dert çekerim ki. Bütün eylemlerin yürümesi için iletişim şart
görülür anlarım da yapmacık olan neden göz önünde tutulur.
O kadar atlıyorum ki konudan konuya kah efendi adam diyorum
kah hissetmek kah beklemek kah iletişimde bulunmak. Diyeceğim görüşmek'ti hep
bir ukde kaldı içimde. Hani görüşüp artık görüşmeyelim diye noktalasak ya! Gelmeyecek
bir gemiyi beklemeyim bende. Sevmeyecek birini beklemek daha acı çünkü. Geminin
geleceği bir liman var ve insanı deniz kenarına bağlar. Senin gelme noktan tek
bir yer kıpırdayamıyorum. Birini beklerken zevk alınmıyor mesela hayattan.
güzellikler onla beraber tadılmak için ya es geçiliyor ya erteleniyor. İşte acı
bu! Acı geliyor hızı hiç de yavaş değil. Çok sonra anladım senin de sonralarının
arası uzakmış. Olsun beklerim ben. Beklerim de sonra?
Hissetmeyen bir ben.
Herkes gibi olmaktan korkan bir ben.
Seven bir ben.
Ne yaptığını bilemeyen gururunu yenip de can havliyle gel
diyemeyen bir ben.
Yanarken bir karşı istek gelmesin diye su istemeyen bir ben.
Misafirlikte dizini kırıp uslu uslu oturan, yaramazlık
yapmayan bir ben.
Ağaçtan düşünce anasının haklılığını kabul eden bir ben.
Gülerken sol gözü yaşaran bir ben.
Sahi toplasan bu ben’leri, beni hoş mu görürsün hor mu?
Benim işte olgunlaşmadan koparılan yemiş. Büyümeden büyük
sayılan, sakalları çıkmamış çocuk, gülerken el aleme yakın ağlarken tek. Eminim bir
yanlışım vardır. Yahut toptan yanlışımdır ben efendi adam değilimdir biliyorum.
İnanıyorum. Yoksa sen gelmez olur muydun hiç şimdiye kadar?
